27 Aralık 2016 Salı

Alaçatı - İzmir

Geç kalmış bir yazı yazıyorum. Gözlerimi kapayıp o günü hayal ederek. O günün fotoğraflarından yardım alarak. Daha önce Şirince'yi yazarken de bahsettiğim, gezdiğimiz yerlerde kalabalıktan uzak mevsimleri tekrar hayal ederek. Evet, Alaçatı'ya soğuk denebilecek bir günde gittik ve hiç de pişman değiliz. Fikrimizi soracak olursanız siz de öyle yapın. Elimde makinemle gezmekten daha mutlu olduğum bir şey varsa o da sevdiğim adamla kalabalıktan uzak gezmektir. Nitekim Alaçatı'ya giderken Batu beni uyardı: "Bak hayalindeki gibi olmayabilir, hayal kırıklığına uğrayabilirsin." Benim içinse önemli olan onunla birlikte gezmekti. Ki bu da ilk kez gittiğim bir yere karşı hayal kırıklığına uğrayamayacağım anlamına gelir. Neyse efenim, Alaçatı'ya gidip insandan arınmış sokaklarında elimizi kolumuzu sallaya sallaya özgürce dolaştık. Aynı sokakları belki üç kez sıkılmadan arşınladık hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak için. Öyle ki şu penceredeki kedi bizden sıkıldığından olsa gerek diğer geçişimizde pencereyi terk etmişti.

Taş sokakları gezerken bir taraftan da yorulduğumuzda soluklanabileceğimiz kafeleri attık hafızaya. Alaçatı'nın dar sokaklarının iki yanında sıralanan oteller, evler, kafeler ve dükkanlar tek tek incelenmeyi hak ediyor diye düşünüyorum. Öyle zevkle döşenmiş ve yenilenmişler ki insanın karşısına oturup uzun uzun izleyesi geliyor. Köşelerden sarkan begonvil ve sarmaşıklar da cabası. 


Yeterince gezip yorgunluğumuzu atmak iki girişinden biri yukarıdaki fotoğrafta görülen hem sanat galerisi hem de bir kafe olan Kirli Çıkı'dan içeri adım attık. Bu galerinin başka bir güzelliği dışarıdaki kedilere ev sahipliği yapması. Sahibi, dışarıdaki sahipsiz yavru ve yaralı kedilerin bakımını yapıp onları beslediğinden tam bir kedi cenneti yerdi burası. :) Aynı zamanda bahçesinin yeşilliğine ve ağaçların, sarmaşıkların dallarına takılı kalan süsler de içeriyi ayrı değişik kılıyordu.

Sıcak bitki çaylarımızı hüpletip hemen kaldığımız yerden devam ettik. Diğer kapının bu kafeye ait olduğunu anlayarak uyanış yaşadım. :)

Bu sokakta yukarı aşağı gezerken sokağın fotoğrafını çekmek için bir çiftin geçmesini bekliyordum ki Batu kırmızı bir kapı ve kapının üstünde asılı güzelim bir aynayı gösterdi. Çabucak sokağı çekip yanına seğirttiğim an ayrıntılar beni alıp götürdü.



 Kapıdan çok ayna, aynayı örten sonbahar yapraklı asma ve altındaki "Kırmızı Ardıç Kuşu" yazısı beni mest ettiğinden kapıyı çekmemişim. :) Sonradan araştırdığıma göre burası bir restorandı ve sanırım Alaçatı sezonunun dışında geldiğimiz için kapalıydı. Ama bu sayede daha rahat fotoğraf çekebildik. Sadece bu ayna karşısında geçirdiğimiz rahat ve hayranlık dolu dakikalar için bile buraya gelebilirdim. Hatta bundan sonraki gelişlerime sebep çoğunlukla bu olacak.
Zar zor aynanın karşısından ayrılıp gezmeye devam ettik. Bu arada yeni takıntım olan her çekilebilecek yansımada da bizi çekmeyi ihmal etmedim. :)

Antika ve eskicilerde de fazlasıyla zaman geçirdik. Bilmem her şeyin gereksiz bir pahalılıkta olduğunu söylememe gerek var mı?

Ve tabii ki kuru çiçeklere olan sevgimden yine hatrı sayılır dakikalarımı onları izlemeye ve çekmeye ayırdım. :)


Sanırım evimin bir köşesi sadece bu güzelliklerle dolacak. Neyse, biz devam ettikçe yavaş yavaş etraf da sabaha göre biraz daha canlanmaya başladı. Ama kesinlikle çok kalabalık değildi. Tam istediğim gibi! Vee aslında istememe rağmen bir tezgahta satılan el yapımı kuru çiçeklerden taç, yüzük, bileklik vb. eşyaları görünce yine dayanamadım. Taçlardan bir tanesini aldık. Bu sene kullanmayanı dövüyorlardı zira.

 Soldan üçüncü benim oldu. Ve kadının kuruttuğu bitkilerden oluşan sepetini hayran olmuş bir şekilde geride bıraktık.

 Görülecek ve dolayısıyla çekilecek o kadar çok detay vardı ki. Hala bir şeyler kaçırdım diye gözüm arkamda. Hatta başka mevsimlerde burası nasıldır diye meraktan çatlamıyorum değil.


Ve bir kez daha yorulduğumuzda en başta benim gözüme kestirdiğim Köşe Kahveye girip bir şeyler atıştırmaya karar verdik. Tabi 'bazı güzel kafeler'* koleksiyonuma bir yenisini de eklemiş oldum böylece.


Ben elmalı tarçınlı turtasını denerken Batu yine yemek konusunda akıllı bir seçim yapıp suffle istedi. Olsun benimkinin de görüntüsü güzelliğiyle kadraja girdi. Şekerini biraz az katmışlardı da.

Ah, neredeyse ilk karşılaştığımız güzellikleri unutuyordum. Alaçatı'ya dair tanıştığım ilk şey tabiki de yel değirmenleriydi.

Güzel gezimizin ardından gün yavaş yavaş alçalırken biz de eve dönmek üzere yola çıktık.
Yazın gelmesini iple çekiyorum çünkü gerçek anlamda yalın ayak gezmeye ihtiyacım var. Ama bu demek değildir ki yaza kadar gezmeyeceğim. :) Bu mini gezinti burada bitti. Şimdilik. Nox!

17 Ekim 2016 Pazartesi

İyonya12 projesi etap 1 TEOS =)

  ·Phokaia · Klazomenai · Erythrai · TEOS · Kolophon · Lebedos · Efes · Priene · Myndos · Milet · Khios · Samos

 12 İyon kentini gezip orada fotoğraflar çekmeyi uzun zamandır planlıyordum.İrem'im de artık İzmir'e gelmesiyle birlikte bu planı gerçekleştirme fikri çok daha keyifli bir hal almıştı.Hemen ilk fırsatta fotoğraf makinelerimizi alıp Teos'a kaçtık.

   Siz Sığacık'ı ve onun yanındaki,sağınızda kalan küçük körfezi geçer geçmez,asfalt yüzeyli yol biraz yokuşa vuracak sonra sola dönecek ve deniz hep sağınızda olarak 1 km. kadar gideceksiniz.Çamlar arasına giren yol yine sola kıvrılıp inişe geçecek, sizi ağaçlar arasında küçük bir açıklığa getirecek orada son bulacaktır.Geldiğiniz yer Teos kentinin girişi olacaktır.

   Teos antik kenti oldukça geniş alana yayılmış durumda.Gezilebilecek yerler güzergahında sizi yönlendiren bir mevcut.Ve bu yolda yürümesi gerçekten çok keyifli.Zeytin ağaçlarının gölgesinde yürürken çok eğlendik.Teos eski bir liman kenti.Eski limanının kalıntıları hala görülebilmekte o yüzden ilk olarak limana kadar yürümeyi tercih ettik.Fakat limana doğru yürürken yol üzerinde yer alan sarnıçta epey bir vakit geçirdik.Yaklaşık bir saat kadar belki de =)


Bu alanda birçok fotoğraf çektik.Özellikler köşedeki zeytin ağacının altındaki bank bolca vakit geçirilesi bir yer.Bir ara o ağaca bile tırmandık güzel bir açı yakalarım  belki umuduyla ama olmadı tabiki =)


Teostaki zeytin ağaçlarının gövdeleri gerçekten çok farklı bir yüzeye sahip.Ağaçın içine hayaletler kaçmış gibi.Ya da Edvard Munch'un Çığlık tablosu gibi =)










 
Burada çekilen onlarca fotoğraftan en çok sevdiğim buydu.











Sarnıçtan sonra yaklaşık 1 km kadar yürüyerek limana kadar indik.Limanın kenarında yer alan plaj haftasonuları deniz için gelen insanlarla dolu oluyor.Öğlen sıcağında yapılan yürüyüşten sonra limana gelmeden bir plaj işletmesinde içilen soğuk bira günün en tatlı anlarından biriydi =)

Limanın görüntüsü şu şekilde.Bu açıdan çektiğimiz bir fotoğrafımız olmadığı için başkasının çektiği bir fotoğraf ekledim.Üsteki fotoğraf ise İrem'im in analog makinesiyle çekmiş olduğu tatlış bir fotoğraf =)













Limanda biraz vakit geçirdikten sonra Dionysos tapınağına gitmek üzere geri döndük.Çalılıkların arasında hafif bir rampa yürüyerek  antik dünyanın en büyük Dionysos tapınağına ulaştık.




Benim fotoğrafım biraz patlamış ama olsun =)











Teos'un tarihi zenginliğinin yanında doğal zenginliği de dolaşırken insanı gerçekten mutlu hissettiriyor.Etraftaki gümüş renkli zeytin ağaçları,mandalina ağaçları tarihi eserlere harika bir arka fon oluşturuyor.








Dionysos tapınağından sonra  agora ve tiyatroyu görmek üzere yine o güzel zeytin ağaçlı yoldan yürüdük.Işığın da fotoğraf için harika olduğu dakikalar başlamıştı..












Siyaset agorası o dönem kentteki önemli kararların alındığı yer olarak kullanılmış yapı.850 kişilik kapasitesi o günlerdeki demokrasi anlayışını gösteriyor gerçekten =)

Tiyatro kentin güneyinde doğal bir yamaca kurulmuş.Etrafı güzel ağaçlarla çevrili ama ne ağacı olduğuna dair bir fikrim yok.Tiyatroya yaklasık 2.5 saatlik bir yürüyüş,fotoğraf çekme,gülüşmeler,eğlenmeler sonucu ulaşınca tiyatroyu biraz üstün körü geçtiğimizi itiraf edebilirim =)






Tiyatroyu gezdikten sonra çıkışa doğru yürüdük.Günün en güzel saatlerinde Sığacık'ta da biraz gezinmek iyi olacaktı.Ayrıca unutmadan Teos'ta girişte çalışan çok konuşkan bir amca var.Mutlaka sohbet edilmeli.Kendisi hem tüm bölgeye hakim hem de gerçekten sohbet etmeye aç gibi duruyor =) Teostan sonraki iyon kenti Efes olacak ;)
(Baturalp)












2 Ekim 2016 Pazar

Şirince Köyü

Son 3 haftadır o kadar yoğunduk ki arada gezebilsek de bir türlü yazma fırsatımız olmadı. Bu pazar sabahı uyanıp artık kendi payıma düşeni yazma vaktim geldi diyerek içimi bir yokladım ve mutluluk ve heyecanla karşılaştım. Artık resmen İzmir'de yaşayacak, burada güzelim bir köy okuluna gidip gelecek olmam hala dimağımda asılı kalmakta. Sanırım alışmam zaman alacak :) 

2 köy gezdik. Ama ben uzun uzun ikincisini yazmak istiyorum. Çünkü fotoğraf çekmeye resmen doyduğumuz iki gün yaşattı bize. İzmir'de köy denince ilk Şirince Köyü akla gelir diye düşünüyorum. Hah! Biz de tam o köye gittik. :) Kalabalık şehir hayatından kaçıp kafa dinlemelik bir yer arıyorsanız yaz aylarında Şirince hiç size göre değil. Belki bu mevsimlerde daha sakindir. Ama bizim gittiğimizde aşırı bir kalabalık olduğundan kendimizi yukarılara, ara sokaklara attık. 
 
En sevdiğim şey dar sokakları bir süre izleyip o yolda etrafımı inceleyerek yürümektir. Şirince'de buna çokça doydum. :) 
 
 
Ana caddede bolca hediye, yöreye ait eşya, yiyecek ve ünlü olduğu Şirince şarabı satan minik dükkanlar mevcut. Orada yaşayan hanımlar el işlerini sergilerken tezgahların yanında oturup bir taraftan da yenilerini üretiyorlar. 
 
 

 Köydeki evleri hemen hemen hiç bozmamışlar, büyük konaklar otele dönüştürülmüş. İçlerinin hemen hemen aynı durması, yine eski karyolalar, komodinler, aynalar ve annelerimizden gördüğümüz dantelli nevresim takımlarının kullanılması sanki 50-60 yıl öncesinde huzurlu bir uyku tutturmuşsunuz hissi veriyor. Fotoğrafları analoğumla çektiğim için odaların içini çekemedim ama mesela kaldığımız Erdem Konağındaki bir odanın penceresi şu şekilde: 
 
Ayrıca Batur da konağın girişini fotoğraflamış.
 
Akşama kadar gezip tozduktan, ara sokakları keşfettikten sonra akşam yemeğimizi yine bir konak bahçesinde, güzel bir canlı müzik eşliğinde yedik. Gündüz gezmesi iyi hoş da Şirince'de akşam gezmesi bir başka. Havanın tatlı serinliği insana huzur veriyor. Tamam, orayı bir gün gezmek yeterli, ama vaktiniz varsa akşam üzeri gidip bir gece kalıp ertesi gün öğle gibi geri dönmenizi öneririm. Çünkü sabahı da ayrı güzel. 
 
 
Sabah Batu'yla kahvaltılarımızı hızlıca yapıp elimizde makinelerimiz yine ara sokaklara daldık. Dünkü gittiğimiz yerleri daha sakin yakaladık. O saatte bir biz bir de çekik gözlü turistler gezintiye çıkmıştı hatta. :) 
 
Keşfedemediğimiz ara sokakları keşfederken bir turist çiftten bizi fotoğraflamasını istedik. 
 
Ve tabii ki ben, Baturum beni çekerken poz verebildiğimi keşfettiğimden beri yaptığım şekilde, onu sıkboğaz ederek bolca fotoğrafımı çektirdim. Yıllarca kamera arkasında kalmışım azıcık da önünde durayım, ne var yani? 
 
 
Tabii ben de arada onu çektim. 😌
 
2 günlük tatilimizden mutlu huzurlu ayrılırken bir de hava biraz daha serinken geliriz diye düşündük. Ancak o kadar çok gidecek yer var ki biraz daha sonraya bıraktık. Unutalım bakalım, tekrar geldiğimizde nasıl hissedeceğiz acaba diyerek. Özellikle bu mevsimde daha bir gidilesidir diye düşünüyor, size de ısrarla tavsiye ediyorum. 
Akşam serinliğinin ve ara sokakların tadını çıkarmanız dileğiyle. (İrem)